24 Mayıs 2006

Kaç saniyede yanıtlayabilirsiniz? 75 ytl’nin %15’i kaçtır?

Petrol Ofisinin reklam filmi zor bir matematik problemini içerisinde barındırıyor. Reklamlarda, Bonus Card sahiplerinin, Petrol Ofisi istasyonlarında yapacakları ilk 75 YTL'lik akaryakıt harcamasının ardından, ikinci 75 YTL'lik akaryakıt alışverişlerinde yüzde 15 bonus kazanacağı iletiliyor. 75 ytl’nin %15’ini kaç saniyede hesaplayabilirsiniz ve ekran başındaki izleyicilerden kaçı böyle bir hesabı yapmak için düşünür? 75 ytl’lik harcama yapacaksınız, ardından bir 75 ytl harcama daha yaparsanız %15 bonus kazanıyorsunuz. Tüketici toplamda ben ne kazanacağım diye düşünüp hesap mı yapacak? 150 ylt’lik benzin aldım ne kadar bonus kazandım demez mi? Bunu ya benzinliklerdeki pompa elemanlarına sorsalar? Şöyle bir soru “275 ytl’lik alsam ne kadar bonus kazanırım?” gibi. Çıkın hesabın içinden. Petrol Ofisi bu kampanya ile beraber bence bir hesap makinesi de hediye etmeli ki ne kazandık bilelim. Neden bu kampanyanın daha anlaşılır olması için düz bir hesap tercih edilmez. Örneğin 100 ytl’ye şu kadar vs. Kampanyalarda, tüketicilerin kazancı basit, sade ve anlaşılır bir şekilde anlatılması ve kampanyanın da aynı bu şekilde olması gerekmiyor mu? Petrol Ofisi kampanyasının bu şekilde düzenlenmesi ve reklamlarda da tüketicilere böyle anlaşılmaz biçimde sunulması ilginç ve buna akıl erdirmek ve anlamak zor. Pazarlama Zekâsı gerekiyor, o da lazım desek yerinde olur sanırım.

19 Mayıs 2006

Tüketiciler: Ey ahali, biz uzaydan gelmedik…

Kurgu: Yakın bir gelecek. Tüketiciler örgütlenir ve üreticilere yönelik bir bildiri yayınlar:
“Bizler de sizler gibiyiz, her zaman yanınızdayız, kimi zaman oturduğunuz evin alt katında, kimi zaman benzinlikte sizin hemen arkanızda, kimi zaman yemek yediğiniz yerde yan masanızda, kimi zaman bir arka sokağınızda. Bizi uzaklarda aramayın. Bizler buralardayız ve her yerdeyiz. Sizler gibi zaman zaman mutlu oluyoruz, üzülüyoruz, seviniyoruz, bazen duygusal davranıyoruz, bazen mantıklı. Elimize geçen veya kazandığımız parayı sizler gibi ihtiyaç olsun, olmasın tüketiyoruz, harcıyoruz yaşamak için veya öylesine. Bizi tanımak, anlamak, incelemek için duyduk ki çok derin sosyolojik, psikolojik vb. araştırmalar yapıyormuşsunuz. Hatta tıp ve mühendislik bilimleri bile kendi konuları dışında bizim için birçok çalışmalar yapıyormuş. Bunlar, bizi yani kendimizi(sizi ve bizi) anlamamız, tanımamız için gerekli, ancak her şey bu demek değil ki. Biz sadece bizi dinlemenizi, bizim sesimize kulak vermenizi istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz. Kendinizi düşünün veya kendi içinizden gelen sesi dinleyin. Bizler de sizler gibiyiz, ey ahali biz uzaydan gelmedik. Yoksa siz bizler gibi değil misiniz? Sesimizi duyan var mı?”

17 Mayıs 2006

Özünün Temeli

Bugün pazarlama, reklam vb. bloglar, siteler arasında dolaşırken edindiğim izlenim sonucu böyle bir yazıyı yazmaya karar verdim. Hata ettiysem af ola…

Basit bir örnekle anlatmak istiyorum. Diyelim ki büyük bir eviniz var ve siz ev işlerinden hiç anlamıyorsunuz, kendiniz bir şeyler yapmaya çalışsanız dahi ev çok büyük olduğundan bu evin bütün işlerini kendiniz yapmanız imkansız. Bundan dolayı evinize bir aşçı, bir temizlik görevlisi ve bir de alış veriş işleri ile ilgilenecek bir kişi almaya karar verdiniz. Sizin aşçıdan beklentiniz istediğiniz yemekleri güzel bir şekilde yapması, temizlik görevlisinin evi her zaman düzenli ve temiz tutması, alış veriş işleri ile ilgili kişinin de alınması gereken şeyleri zamanında ve uygun fiyatla alması. Eğer bu kişiler görevlerini yerine getirdikleri taktirde evin düzeni devam eder. Siz mutlu ve huzurlu olursunuz, onlarda işlerine devam ederler. Siz kazanırsınız onlarda kazanırlar.

Şimdi bu verdiğim örnekteki evi ürün, hizmet üreten bir şirket, temizlik görevlisini reklamcı veya reklam ajansı, aşçıyı pazarlamacı, alış veriş işleri ile ilgilenen kişiyi de iletişimci veya ajansı olarak düşünün. Beklentilerimize tekrar bir göz atalım. Temizlik görevlisinden sadece evi düzenli ve temiz tutmasını istiyorum. Bu kişi temizlik yaparken hangi araçlar gerekli ise var olan deterjan, süpürge vs. ile istediği yol, yöntemle temizlik işlemini gerçekleştirilecek. Sonuçta bizim istediğimiz evin temiz olması. Bu noktaya dikkat etmenizi istiyorum. Biz temizlik görevlisinden evi temizlerken deterjanın kimyasal içeriği hakkında bilgi sahibi olmasını, yeni deterjan formülleri üretmesini veya mevcut formülü geliştirmesini, yeni süpürgeler tasarlamasını, evi tekrar dekore etmesini vb. istemiyoruz. Sadece evi temizlemesini ve düzenli tutmasını istiyoruz. Aynı şekilde aşçının da biyoloji, kimya bilgisinin olmasını, yeni sebze meyve cinsleri üretmesini de istemiyoruz. Ondan da sadece istediğimiz yemekleri güzel bir şekilde yapmasını istiyoruz. Temizlikçinin deterjanın formülünü bilmesi, onu geliştirmesi, yeni temizlik ekipmanları üretecek kadar mühendislik bilgisinin olması vb. onu bütün bunları bilmeyen temizlikçiden daha iyi olmasını sağlamaz ki. Sonuçta biz o temizlikçiyi sadece evi temizlemesi ve düzenlemesi amacıyla yanımızda çalıştırıyoruz, başka bir amaç için değil. Bu dediğim aşçı ve alış veriş işleri ile ilgilenen kişi içinde geçerli… Onlar, bizim bu durumda, şartlarda, pozisyonda olduğumuzdan dolayı bizim yanımızdalar, onların bulunduğu durum, pozisyon, şartlardan dolayı değil… Bence bu hiçbir zaman unutulmamalı…

16 Mayıs 2006

“Çılgın manav suç aleti patlıcan ile yakalandı” Hayali bir 3. sayfa haber başlığı

Teknosa’nın yeni reklamlarını ekranlarda görmeye başladık. Reklamlardan biri süpermarkette mangalı test eden aile görüntüsü ile başlıyor ve reklam akılda kalıcı, mesajını çok açık, net ve güzel bir biçimde iletiyor. Çok başarılı bir reklam. Ancak ah şu patlıcanlı reklam yok mu? Bence bu reklamda şu patlıcan ve manav yüzünden ne mesaj kalıyor ne Teknosa. Patlıcana takıldım kaldım. Patlıcanlı reklamı buraya koyacaktım ama internet’te aradım, bulamadım. Bulduğum zaman linkini vereceğim. Reklamı izlemelisiniz ve izledikten sonra ilk olarak kendinizi o manavın yerine koyun, daha sonra ise gerçek herhangi bir manavın buna ne tepki vereceğini düşünün. Benim aklıma yukarıda yazdığım başlığım geldi. Patlıcanlı reklam kesinlikle akılda kalıcı hatta hiçbir zaman unutulmayacak kadar...

Görgü veya ona benzer bir şey Şart!

Tele.com.tr dergisinin yayın yönetmeni kendisine spam mail gönderenlerin adreslerini almış, liste halinde dergisinin blog’unda yayınlamış ve yazısının başlığını da “Free mail list, E-mail lists, Bulk e-mail, E-mail addresses” şeklinde koymuş. Başlığın bu şekilde olmasının nedeni de Google'ın bu sayfayı indekslerken kullanmasını istediği anahtar kelimeleri belirlemek için bu sözcükleri kullanmış. Ben bir şey demek istemiyorum. Siz de bir şey demek isterseniz kendi içinizden söyleyebilirsiniz. Bu arada adres listesine göz attım ve ilginç spamcılar buldum. Yeni Aktüel dergisinin editörü, Türkmedya Grubu, Vizon dergisi hatta Sanayi Bakanlığından bir kişi bile var. Dikkat edin, bir derginin editörü başka bir derginin yayın yönetmenine spam mail yolluyormuş, hatta Sanayi Bakanlığı bile... Şimdi tele.com.tr’nin bu yaptığına ne denir? Takdir sizin…

15 Mayıs 2006

Hürriyet bazen kötü reklam yapabilmektir

www.hurriyet.com.tr ‘nin yeni tv reklamını izlemeniz sanırım yeterli olacaktır. Değerlendirmeyi siz yapın…

14 Mayıs 2006

Rakibine tıkla - İnternet reklamcılığında sahte tıklar

Turk.internet.com’un “Google Sahte Tıklama Nedeniyle Mahkemede” başlıklı yazısında “Google'a büyümenin yolunu açan "arama bazlı reklam" konusunda, doğal olarak sorunlar da yok değil. Bunlardan birisi, tıklama bazlı satılan reklâmların bazılarında sahte tıklamalar olduğu şeklinde. Sahte tıklamaların, reklam verenlerin rakipleri tarafından yapıldığı iddia ediliyor.”şeklinde belirtiliyor.

Buradan yola çıkarsak, internette verdiğiniz reklamların kimlere gösterildiği ve kimler tarafından tıklandığı hakkında ne kadar detaylı bir bilgiye sahipsiniz. Açıkçası pek fazla değil… Haber portallarına veya diğer sitelere gösterim veya tıklama başına verdiğiniz reklamlar ya rakipleriniz veya başkaları tarafından tıklanıyorsa! Rakiplerin reklamlarına tıklamak veya onların reklam verdiği sık sık ziyaret etmek veya bunu bir iş edinmek iyi bir pazarlama taktiği olarak kullanılabilir. Özellikle şirketlerin kampanya dönemlerinde internette verdiği reklamları tıklayarak reklamlarının gösterim sürelerinin azalmasını, daha az kişiye ulaşmasını, reklam bütçelerinin artmasını sağlayabilirsiniz. Nasıl taktik ama… Yakında bu tıklama işine girenler olursa şaşmam… İtinayla tıklanır…

Şişedeki Mutluluk… Şerefe…

Coca-Cola aradığı mesajını sonunda bulmuş ve yeni kampanya konseptini açıklamış: “Şişedeki Mutluluk” Bu mesaj keşke bizim rakı üreticilerimiz veya onların ajansları tarafından daha önceden bulunabilse ve kullanılabilseydi. Müthiş bir şey olurdu, Pazar payı, slogan, bilinirlik, ödüller vs… Tam bir başarı öyküsü olmaz mıydı?…

Her derde deva cep telefonu

Nokia kalori ölçen cep telefonu yapmış. Bunun için uğraşacaklarına tansiyon ölçen cep telefonu yapsalar keşke. Ülkemizde hemen her ailede bir kişinin tansiyon problem olduğu düşüldüğünde, Nokia bunu başarabilirse yer gök Nokia cep telefonu olurdu herhalde… Ama ben özel istek yapabilsem yemeğin tuzunu ölçen bir cep telefonu sahibi olmak isterdim. Malum yemeden önce her seferinden tadına bakmak zorunda kalıyorum. Bu cep telefonlarına kişiselleştirilebilirlik özelliği katılması lazım…

Yaptırım Şart!!!

Ali Saydam Sabah gazetesindeki köşesinde “Dünya görüşü şart!” başlıklı yazısıyla geçen hafta Vahap Munyar’ın yazdığı yazıya iyi ki değinmiş. Ama bu zihniyete dünya görüşü değil yaptırım şart. İlk olarak Türkiye Halkla İlişkiler Derneği “TÜHİD” üyelerinden bu yöntemi kullanmamalarını isteyecek ve kullananların ise üyeliği kabul edilmeyecek. IDA içerisinde de bu yöntemi eğer kullanan varsa bunda da aynı şey geçerli olacak. Gayet basit görünüyor değil mi? Ama nedense böyle bir şey yapılamıyor. Buradan da şöyle bir sonuç çıkıyor. Demek ki hala bu yöntemin kullanılmasını isteyen bundan çıkar sağlayan birileri var… nokta

13 Mayıs 2006

Skype'de Açık Var!!!

Skype kullanıcıları turk.internet.com’da yayınlanan bu yazıyı dikkate almalı…

Oturduğunuz yerden toplumu anlamaya çalışmak…

İşi iletişim ile ilgili olan yöneticilerin birçoğunun bana göre şöyle bir sorunu var: Toplumun ilgi gösterdiği iletişim çalışmalarının temelindeki sırrı, kodu vs. arayıp duruyorlar. Aranılan kaynaklar: özellikle yabancı uzmanların, guruların kitapları, seminerleri, vs. vs. özel olarak yaptırılmış çeşit çeşit araştırmalar, vb. Bu güne kadar da bir kişi duymadım ki ben bu yolla bu işi anladım, başarıyla uyguladım ve başardım diyen. Plazalardan, ofislerden, 5 yıldızlı otellerden, lüks lokantalardan biraz dışarıya çıkmanız gerekecek. İletişimci kimliğinizi bir yana bırakıp sokağa çıkacaksınız… Hiç mahalle kahvelerine gittiniz mi, ev hanımları gündüzleri bir araya toplanıp neler kaynatıyor biliyor musunuz, esnaf olan arkadaşlarınızın dükkânlarına gidip durmadan çay içip geyik yaptınız mı, banka, resmi daire vs. kuyruklarda bekleyip sağınızda solunuzda konuşulanlara kulak kabarttınız mı, televizyondaki kadınların buluştuğu sabah programlarını seyrettiniz mi veya siyasetçilere dendiği gibi halkın arasına karıştınız mı vb… İşte Türkiye’nin gerçeği burada… Hiç uzaklarda aramaya gerek yok… Bence bunu en iyi siyasetçiler biliyor ve onların arasından da toplumu en iyi tanıyan ve anlayan ise çok uzun yıllar siyasette olmuş ve olan kişilerdir. Hiç olmazsa onlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz.

İletişimin ve iletişimcinin çuvallaması

Vahap Munyar’ın 7 Mayıs 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde “Dünya çapında tasarımcı olmuş ama haberin değerini anlayamamış” ve “'Altın Pusula'da benden sıfır aldılar” başlığıyla yayınlanan yazısını mutlaka okumalısınız. Çünkü iletişimci olsun, olmasın pazarlama iletişiminin veya halkla ilişkilerin ne olduğunu, nasıl ölçümlendiğini bilmeyen çok yönetici, iletişim sorumlusu, pr ajansı var. Vahap Munyar yazısı bunu bilmeyenler için ders olsun. Halkla ilişkiler sektörünün içerisinde hala, haberlerin "reklam" gibi değerlendirmesi, diğer bir deyişle st/cm hesabı yaparak iletişim faaliyetlerini ölçümleyen ajanslar ve bu tür bir ölçümlemeyi kabul eden şirketler mevcut. Bunları halkla ilişkiler sektörünün kanserli hücrelerine benzetiyorum ve bu sektöre zarar verdiklerini düşünüyorum. Basında buna benzer yazıların daha çok yayınlanması gerekiyor ki halkla ilişkilerciler ölçümlemenin ne demek olduğunu öğrensin.